Gün içinde yüzlerce karar veriyoruz. Bazıları öylece aklımıza geliyor, bazılarınıysa düşünerek, ölçüp biçerek alıyoruz. Peki gerçekten hangisi daha baskın?
Nobel ödüllü psikolog Daniel Kahneman’a göre zihninde birlikte çalışan iki farklı sistem var: biri hızlı ve sezgisel, diğeri yavaş ama derin düşünür. Bu yazıda, düşüncelerimizi yöneten görünmez mekanizmalardan bahsedeceğim.
Sistem 1, sürekli devrede olan, otomatik, hızlı ve çoğu zaman farkında olmadığımız düşünce sistemidir. Sezgisel, duygusal ve alışkanlığa dayalıdır. Trafikte bir tehlikeyi sezdiğimizde aniden frene basmamız, birinin yüz ifadesinden öfkesini anlamamız ya da 2 + 2 sorusuna düşünmeden cevap verebilmemiz hep Sistem 1’in işidir.
Sistem 1, deneyimle edinilmiş ve geçmişte işe yaramış otomatik tepkiler üretir. Dolayısıyla hızlı karar gerektiren durumlarda büyük ölçüde etkili ve doğrudur.
Zor koşullarda anında karar vermek zorunda kalan itfaiyeciler, askerler ve acil servis çalışanları nasıl oluyor da saniyeler içinde doğru hamleyi yapabiliyor? Bu sorunun cevabını araştıran bilişsel psikolog Gary Klein, geliştirdiği Recognition-Primed Decision (RPD) modeliyle hızlı kararların aslında deneyimle öğrenilen örüntülere dayandığını göstermiştir.
Klein’in bulgularına göre, deneyimli karar vericiler genellikle ilk akla gelen seçeneği değerlendirmeye başlar , çünkü bu seçenek onların hafızasındaki geçmiş başarılı örüntülerle eşleşmiştir. Bu yaklaşım, Daniel Kahneman’ın tanımladığı Sistem 1 düşünme biçimiyle doğrudan örtüşmektedir.
Ancak karmaşık, istatistiksel veya mantık gerektiren durumlarda Sistem 1 yetersiz kalır ve bilişsel önyargılarla karar verir. Örneğin, zaten inandığımız düşünceleri destekleyen bilgileri arayıp, onlarla çelişen bilgileri görmezden gelmek, Sistem 1’in enerji tasarrufu stratejisidir.
Bir kişi, arkadaşının “umursamaz” biri olduğuna inanıyorsa, geç gelen bir mesaja hemen bu inançla anlam yükleyebilir: “Bak yine önemsemiyor.” Oysa hızlı ve içten mesajları fark etmez ya da sıradan sayar. Zihin, mevcut beklentiyi doğrulayan sinyalleri seçici şekilde algılar.
Sistem 2 ise bilinçli dikkatin olduğu, düşünerek karar veren yavaş sistemdir. Analitik düşünme, plan yapma, problem çözme gibi durumlarda devreye girer. Zor bir matematik sorusunu çözmek, kendi davranışlarını bilinçli analiz etmek ya da karmaşık bir metni anlamaya çalışmak bu sistemin işidir. Bu gibi durumların hepsinde, dikkatli olmanız gerekir. Hazır değilseniz ya da dikkatiniz başka yöne çekilmişse, performansınız düşer ya da görevi hiç yapamazsınız.
Sistem 2 aynı zamanda Sistem 1’in ürettiği tepkileri denetleme işlevine de sahiptir. Ancak yavaş ve enerji tüketici olduğu için bazen devreye girmeyi “erteler” ve Sistem 1’in hatalı sonuçlarını kabul eder.
Bu da bizi sezgilere fazla güvenmeye ve bazen düşünmeden hareket etmeye götürür. Özellikle dikkat dağınıklığı ya da zihinsel yorgunluk durumlarında, Sistem 2 devreye girmez ve karar süreci tamamen Sistem 1’e bırakılır.
Zihnimiz aynı anda binlerce uyarana maruz kalır ama bunların hepsine odaklanamayız. Zihinsel kaynakların belirli bir bilgiyi işlemek üzere yöneltilmesini açıklamak için çeşitli dikkat teorileri geliştirilmiştir. Seçici Dikkat Teorisi, zihnin yalnızca belirli bilgiye odaklandığını ve diğer uyaranları filtrelediğini öne sürer. Bu filtreleme süreci, Dikkat Darboğazı olarak bilinir.
Bunun temel nedeni, beynin enerji ve kaynaklarını verimli kullanma ihtiyacıdır. Zihnimiz, sürekli olarak maruz kaldığımız devasa miktarda bilgiyi işlemek zorundadır. Eğer her detaya eşit dikkat harcasaydık, zihinsel olarak çok çabuk tükenirdik. Bu yüzden, beyin enerjisini ve dikkatini en önemli gördüğü şeylere yönlendirir ve tekrarlayan, rutin unsurları arka plana atar.
Sistem 1 ve Sistem 2, uyanık olduğumuz her an aktiftir. Sistem 1 otomatik olarak çalışır ve sürekli olarak Sistem 2’ye öneriler üretir.
izlenimler, sezgiler, niyetler ve duygular
Eğer Sistem 2 bu önerileri onaylarsa:
Her şey yolunda gittiğinde—ki çoğu zaman böyledir—
Sistem 2, Sistem 1’in önerilerini fazla değiştirmeden kabul
eder.
Genelde izlenimlerinize inanır ve arzularınıza göre davranırsınız—ve bu
genellikle işe yarar.
Ancak Sistem 1 zorlandığında,
anlık problemi çözmek için daha ayrıntılı ve özel bir işlem süreci gerekir
ve
Sistem 2 devreye girer.
Örneğin:
19 × 56 işlemini görünce, Sistem 1’in doğrudan cevabı olmayabilir—böylece
Sistem 2 devreye girer.
Benzer şekilde, beklenmedik bir durumla karşılaştığınızda, bilincinizde
bir dikkat yükselmesi hissedersiniz.
Sistem 2, Sistem 1’in dünya modeliyle uyuşmayan bir olay algılandığında
harekete geçer.
Çünkü Sistem 1, yaptığı işte genellikle iyidir, ancak mantık ve istatistik anlayışı zayıftır.
Ve Sistem 1 kapatılamaz.
Bunun nedeni, Sistem 1’in beynin varsayılan çalışma biçimi olmasıdır—zihin “dinlenme” halindeyken bile Sistem 1 aktiftir. Bu düşünce akışları, nörobilimde Varsayılan Mod Ağı (Default Mode Network) olarak adlandırılan sinir sistemiyle ilişkilendirilir.
Bir sonraki yazımda, zihnin bu “boşta çalışır” modunun düşünce akışı ve algıyı nasıl etkilediğini ele alacağım.